DÜŞÜNCE TEMBELİ TOPLUM

Serdar TURGUT
12,2,2001 Hürriyet

ÜST üste gelen iki olay toplumsal yapımız hakkında son derece enteresan bir görüntünün ortaya çıkmasına neden oldu.

İlk önce Fransa'da soykırımı tasarısı kanunlaştı.

Sonra da Esad Coşan'ın vefatı haberi geldi.

Bu iki olaya yönelik tepkiler Türkiye'nin tamamen düşünce tembeli bir toplum olduğunu, cehaletin son derece yaygınlaştığını, görünürde fikir söyleyen insanlar arasındaki münakaşaların da sadece bir cahiller arası kavgadan ibaret olduğunu gösterdi.

Şu kesin; bizler ne tarihimizi ne de kendi dinimizi tam olarak biliyoruz.

Cahiliz bu iki konuda da.

Bu son derece vahim bir durum çünkü bugün dünyada kendi tarihini ve dinini bilmeden, anlamadan yaşamaya çalışan bir toplum yok.

İşin garibi tüm bilim álemi böylesine cahil bir toplumun tarihsel süreçte var olabilme şansının çok da düşük olduğunu söylüyor.

* * *

Ciddi bir önermeyle ortaya çıktığımın farkındayım. Yani bir toplumun kendi dinini ve tarihini bilmediği, bu iki hayati konuda tamamen cahil olduğu iddiası gayet tabii ki son derece ciddi bir şey.

Şunu baştan söylemeliyim. Ben de cahilim aslında iki konuda da. Ancak belki de beni büyük çoğunluktan ayıran tek şey cahil olduğumun farkında olmam ve geç de olsa bir şeyleri öğrenmek zorunluluğunda hissetmemdir kendimi.

Cehaletin büyük boyutta olduğunu ise toplumsal söylemlerden anlayabiliyoruz.

Hangi konuda nasıl tepki vermişiz, buna bakıp incelemek gerek.

Düşünüyorum ki eğer biz kendi dinimizi tam olarak anlamış olsaydık, öğrenseydik bazı şeyleri, bugün Esad Coşan'ın vefatından sonra ‘tarikatlara karşı olmak’ amacıyla kullandığımız eleştiri dilini kullanabilmemiz katiyen mümkün olmazdı.

Dahası onun farklı bir yere gömülme isteğine de böyle içgüdüsel bir şekilde karşı çıkmazdık.

Ben ateistim. Felsefi bir tavır aldım bu konuda ama bir ateist olarak son günlerde Esad Coşan bağlamında söylenen bir sürü lafın yanlış olduğunu, tepkisel davrananların onun yaşamını, hayata bakışını hiç anlamadıklarını, anlamak istemediklerini görebiliyorum.

Bu konudaki resmi ‘bilgilerimiz’ hep tepkisel oldu. Ne zaman bu tür konular gündeme gelse hep ‘şeriat özlemi mi?’ ‘İran mı olacağız?’ türünden basit söylemler içine çekildi konu.

Ama biraz okuyup, öğrenmeye başlayınca bugüne kadar anlamadığımız bu insanların hayatta farklı bir şeyler yapmaya çalıştıklarını, hayat hakkında son derece ciddi olarak, felsefe boyutuyla da düşündüklerini ve binlerce insana da ‘öğretmenlik’ yaptıklarını, bilge kişiler olduklarını ve belki de Türkiye'de felsefeyle uğraşan ender kişiler arasında yer aldıklarını görebiliyorsunuz.

Burada mesele her denilene inanmak veya kabul etmek değil. Mesele anlamaya çalışmak, anlayarak diyaloğa girmek ve belki de bir şeyler öğrenmek konuştuğunuz insanlarla.

Ancak son olay yine gösterdi ki bunu yapmaya niyetli değil insanlar ve hep aynı standart tepkiyi, her durumda vererek mutlu olabiliyorlar.

* * *

Tarihimiz konusunda da aynı şekilde cahiliz. Bugün Türkiye'de Ermenilerle ilgili meselenin yaşandığı yıllarda gerçekten ne olup bittiğini bilen, parmakla sayılacak kadar az kişi vardır.

Okullarda konu okutulmuyor tamam da, hiçkimse ‘‘Yahu bu konu okutulmuyor, ne olup bitmiş bari ben kendi başıma öğreneyim şu işi’’ demek ihtiyacını duymuyor.

İşin acıklı yanı biraz okuyup kafa yorsak, gerçek bilgiye ulaşsak yaşanan olayın bugün Batı áleminde hukuki tanımı yapıldığı anlamda bir ‘soykırımı’ olmadığını görebileceğiz. Dahası bunu başka insanlara gösterecek gerçek bilgilere de sahip olacağız.

Açıkçası kozlar belki de bizim elimize bile geçecek. Bunun nasıl olacağını daha sonra anlatmaya çalışacağım.

Ancak ‘resmi tavırlar’ bizim insanımıza yetiyor.

Bunun sonucunda da ‘‘Ermeniler tarafından katledilen Talat Paşa'nın heykelini dikelim’’, ‘‘Enver Paşa için mevlit okutalım’’ ve bir önceki konuyla bağlı olarak da ‘‘Beni de Anıtkabir'e gömün’’ türünden ancak ruh sağlığı son derece bozuk bir ülkede görülebilecek türde tepkiler ortaya çıkabiliyor.

içindekiler | ana sayfa