ZAMAN LAZIM

Ali Bulaç [email protected]
Zaman

Esad Coşan Hoca'nın vefatı ve defni meselesiyle ilgili çıkan tartışma, Türkiye'de güçlerini devletin desteğinden alan bazı çevrelerin, İslami cemaat ve gruplara hiç de hayat hakkı tanımaya niyetli olmadıklarını bir kere daha göstermiş oldu. Bir gazete "Laik devlete bak" (Posta, 8 Şubat 2001) manşetini atmış, Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem'i yerden yere vuruyor.

Cem'in suçu, merhum Esad Coşan Hoca'nın ailesinin müracaatı üzerine Avustralya hükümeti nezdinde girişimde bulunması. Avustralya yasalarına göre Hoca'nın na'şı ancak iç organları alındıktan sonra Türkiye'ye gönderilebilecekti. Ailenin müracaatı üzerine Dışişleri Bakanı Cem na'şın organları alınmadan Türkiye'ye getirtilmesini sağlamış. Bundan daha tabii ne olabilir? Dünyanın hangi laik devletinde benzer bir durum ortaya çıktığında aynı şey yapılmaz?

Devlete vergi veren, askerlik görevini yerine getiren insanların böyle bir talepte bulunmaları durumunda devletin bu talep doğrultusunda gerekli teşebbüslerde bulunması görevi değil midir? Esad Coşan Hoca, bir tarikat lideridir diye devlet onunla ilgili hiçbir teşebbüste bulunmayacak mı? Sadece bu örnek, sadece bu manşet Türkiye'de laikliğin hangi düzeylerde algılandığını göstermeye yetmektedir.

Bu bir zihniyet meselesidir. Laikliği devletin, dinler, mezhepler ve inançlar karşısında tabii bir tutumu olmaktan çok, dini toplumsal hayatın bütününden arındırma şeklinde anlayanların zihniyetidir bu. Laikliği bu düzeyde anlayanlara bakılırsa, devlet, inanan insanlardan her türlü yükümlülüklerini yerine getirmelerini isteyecek; ancak onlara hiçbir hizmet vermeyecektir.

Merhumun Süleymaniye Camii bahçesinde defnedilmesi konusu da, bir anda kendi amacının dışına çıkıp "din–devlet ilişkisi"nin malum gerilimi çerçevesine oturtuldu. Oysa bunun da laiklikle uzaktan yakından bir ilgisi yok. 180 senedir Nakşibendi şeyhleri süregelen bir teamül olarak Süleymaniye'de defnedilmektedirler. Ahmet Ziyaeddin Efendi'den Mehmet Zahid Kotku'ya kadar. Padişahların izniyle süren bu teamül Cumhuriyet döneminde de devam etmiş. Bakanlar Kurulu, Esad Coşan Hoca'nın da buraya defni konusunda karar alıp imzaya açarken, Başbakan Bülent Ecevit'in işaret ettiği üzere bu teamülü esas almış. Ancak kararname Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'den döndü.

Sayın Sezer'in gösterdiği gerekçe Anayasa'nın 10. maddesinde öngörülen eşitlik. Anayasa'da söz konusu "eşitlik maddesi" hukukun evrensel ve genel bir ilkesine vurgu yapmaktadır. Ancak uygulamada bir müeyyide veya hüküm değildir. Suçlar tespit edilip cezalar verilirken herkes hukuk karşısında "tarak dişleri gibi eşittir". Bu, ta 14 asır önce İslam Peygamberi (sas) tarafından açıkça dile getirilmiştir.

Ancak teamüller hukuk uygulamalarında yerine göre tayin edici özelliklere sahip olurlar. Kısa bir süre önce merhum Yusuf Bozkurt Özal'ın Süleymaniye'de defnedilmesine izin veren Sayın Cumhurbaşkanı, "şeyh" durumunda olan Esad Coşan Hoca'nın burada defnedilmesine karşı çıkmakla, yüzlerce yıla dayanan tarikatların hiyerarşik düzenini bir bakıma tersine çevirmiş oldu. Doğru olanı bu mezarlığa sadece şeyhlerin gömülmesine izin vermekti. Elbette her mürid buraya gömülemez. Dolayısıyla merhume Hafize Özal ve merhum Yusuf Bozkurt Özal'ın da Süleymaniye'de defnedilmelerine izin vermemek gerekirdi.

Şüphesiz her kim olursa olsun, insan öldükten sonra onun manevi makamının tayininde mezarının herhangi bir etkisi yoktur. Asıl İslami sahih geleneklere bakıldığında Sünnet'e riayet etmek gerekir. Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi mezarların topraktan ve sade yapılmasıdır. Mezar yerinin belli olmasına itina gösterilmiş; ama sanki zaman içinde yok olması da istenmiş. Çünkü insan nasıl bu dünyada geçici (fani) ise, mezarı da geçici olmalı, yeni mezarlara yer açmalı. Firavun tipi piramitler, dünyaya kazık çakma niyetinde olanların bu niyetlerini ölümden sonra da devam ettirme istemeleridir.

Ama merhum Esad Coşan'ın Bakanlar Kurulu tarafından imzalanan kararnamesinin "devlet ile halkın barışması" yönünde bir anlamı vardı. Eğer Sayın Sezer bunu imzalasaydı önemli bir adım atılmış olacaktı. Anlaşılan Sayın Sezer günlerce süren aleyhteki şiddetli kampanyayı dikkate aldı ve böyle bir adımı atmaktan sarfınazar etti. Bu da onun takdiri. Böyle bir sürecin başlaması için daha uzun zaman beklemek gerekecek.

içindekiler | ana sayfa