İMTİYAZ MI? O DA NE?

Mehmet Emin Kazcı, [email protected]
Akit

Dün bazı gazete manşetlerini görünce ülkem adına ne gururlandım, ne gururlandım! “O bir Radikal” olan gazetemiz, malum kararnamenin Köşk tarafından veto edilmesine istinaden, Anayasa’nın 1 0. maddesini içeren pek kıvandırıcı bir başlık atmıştı: “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz!” Ülkemizde kimsenin özel imtiyazlara sahip olamaması bendeniz gibi, “O bir basında güven” olan gazetemizi de öylesine heyecanlandırmıştı ki, onlar da ilkokul müsamerelerini andıran sevinçli bir manşet atmışlar: “İşte Atam, Çankaya!”

Gerçekten de hiçbir kişinin, ailenin, zümrenin veya sınıfın imtiyazlı olamadığı bir ülkede yaşamak ne güzel! Maazallah, ya bir de tersi olsaydı! Kimbilir nasıl da kâbus dolu bir yaşama muhatap tutulurduk kendi ülkemizde değil mi? Örneğin, belli aile veya kişilere imtiyaz tanınsaydı, “devlet eliyle oluşturulmuş bir zenginler sınıfı” türeyebilirdi. Öyle ki, nüfusun yüzde 80’inin milli gelirin yüzde 20’sini, nüfusun yüzde 20’sinin ise milli gelirin yüzde 80’ini kontrol ettiği adaletsiz bir ekonomik düzende bile yaşayabilirdik.

Devletin ormanları belli ailelere yatırım yapacaklar diye peşkeş çekilebilir, devletin birçok işletmesi, özelleştirme adı altında medya patronlarına ölmüş eşek fiyatına satılabilirdi. Kamu bankaları belli sınıflara karşılıksız ya da ucuz kredi dağıtılan Yağma Hasan Böreğ i’ne dönebilirdi. Dahası var; eğer belli zümrelere imtiyaz tanınsaydı, “eşit suça eşit ceza” prensibinin yaydığı hukuksal güveni böyle doyasıya teneffüs edebilir miydik? Edemezdik. Örneğin, anayasal düzeni değiştirmeye çalışan Deniz Gezmiş misali gençleri idam eder, ama anayasal düzeni toptan rafa kaldıran darbecileri yargılayamazdık.

Banka boşaltan sıradan işadamlarını kodese tıkar, ama medyası olup da banka boşaltanlara imtiyazlı davranabilirdik. Neyse ki, bunlar yok bizde. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmıyor. Çünkü anayasamıza göre hiç kimse imtiyazlı değil. Hukuk devletinde yaşamak başka şey canım! Ne yalan söyleyeyim; Manşetleri görünce Tansu Hanım gibi işaret parmağımı semaya kaldırarak bağırasım geldi. Haydi Türkiyem, ileriii! Bağıracağım da. Hatta şimdi bu sevinçle sokağa fırlayacak, köşede el arabasında köfte ekmek satarak geçimini sağlamaya çalışan Osman Emmi’yi sarılıp öpeceğim ve ona, “Ne mutlu sana Osman Emmi, sakın kendini hor görme, çünkü bu ülkede en baba TÜSİAD’çı patronla senin aranda imtiyazsızlık açısından hiç mi hiç bir fark yok” diyeceğim. Yapar mı yaparım. Roma’yı bile yakarım!

içindekiler | ana sayfa