MERHUM ES’AD COŞAN HOCAMIN ARDINDAN

Osman Erkmen

15.2.2001 Milli Gazete


Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendimiz Hakk’a yürüdü. Kabri pür nur ve mekanı cennet olsun. Hayatı boyunca Hakk’ı tebliğ edip Allah rızasına ermek ve insanları O’nun rızasına erdirmek için çalıştı. Bu uğurda gurbet ellerinde, 16 bin km. uzaklarda, Avustralya’da bir konferans için gittiği yerde bir trafik kazası neticesinde şehid oldu. O, bizim fikri hayatımızda ve gönüllerimizde taht kurmuştu. İnsanların iman, ibadet ve ahlak noktasında büyük çabalar sarfediyordu. İnsanlığın kurtuluşa erip dünya ve ahiret saadetine ermelerini istiyordu. Onun sohbetinde bir kerre bulunanlar ondan ayrılmak istemiyorlardı. O bir gönül dostu idi. Ben onun ilmi çalışmalarından, eserlerinden, konferans ve yayın hayatından bahsetmeyeceğim. Zira bu konudaki çalışmaları; sevenleri, gönül dostları ve bazı talebeleri tarafından İnternet sahifelerinde, TV, Radyo ve Gazetelerde uzun uzun bahsedilmektedir.

Prof. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi benim A.Ü. İlahiyat Fakültesinde “Klasik Dini Türkçe Metinler (Osmanlıca) Hocam idi” 1966 yılında bir gazetede  “Ankara’nın Seherinde” başlıklı bir yazı yazmış idim. Duygu yüklü bir yazı idi. M. Es’ad Coşan hocam o yazıyı okumuş ve çok beğenmiş olacak ki bana: “Osman, yazını okudum, çok hoşuma gitti, yazı yazmaya devam et” dedi. Kürsü’de öğütler Onun tavsiyesi ve keremi sayesinde o gündür bu gündür yazıyorum. 1967 yılında İlahiyet Fakültesi mezuniyetinin hatırasına “KÜRSÜ” adında bir albüm hazırlamış idik. Bu albüme bütün hocalarımızın resimlerini ve bize verebilecekleri “Öğüt”lerini de almış idik. M. Es’ad Coşan hocamız bize şu öğüdü vermiş idi: “Türkiye’nin madde ve manasıyle en ileri ve en mesud bir lider ülke olması uğrunda yılmadan fedakarca çalışmak” M. Es’ad Coşan hocamız bize bu öğüdü verdiğinde tam 29 yaşında Türkiye aşığı bir delikanlı idi. Dr. unvanı ile bize ders veriyordu. Ömrünün geri kalan 34 yılını Türkiye’nin maddi ve manevi en ileri ve en mesud lider ülke olması uğrunda çalıştı.

O, bir Prof. Unvanı ile 34 yılını yurt içinde ve yurt dışında (gurbet ellerinde çoluk-çocuğunun nafakasını kazanmak için giden) milyonlarca vatan evladına ve gönül dostlarına ders vermekle geçirdi. 63 yaşında kendisinin vefat edeceği kalbine doğmuş olacakki son sohbetlerinde Kabir hayatı ve Ahiret aleminden bahsetmiş. Bununla sanki sevenlerine, talebelerine, gönül dostlarına bir veda mesajı vermiş oldu. O, hangi şeyin içinde Allah rızası var ise orada olmuş ve Allah rızası olmayan bir işin içinde olmamıştı. 28 Şubat gurbetçilerindendi 28 Şubat 1997 yılında resmi ideoloji tarafından rahatsız edilip gurbete çıkmaya mecbur bırakılan M. Es’ad Coşan Hocaefendi, gurbete çıkmadan kısa bir zaman önce acizane bizim “Türk Obası Hayır ve Eğitim Vakfı” kurduğumuzu ve bu vakıf marifeti ile de Kur’an Kursu yaptırıp Cami inşaatı ile uğraştığımızı duymuş, bir kısım sevenleri, gönül dostları ve talebeleri ile ziyaretimize gelmiş ve bizi çok çok şereflendirmişler idi. O büyük insanın ziyaretimize gelmesi ve bizi şereflendirmesi, bizi bir hayli mutlu etmiş, şevkimizi, gayretimizi artırmıştı.

Öğle namazından sonra cami önünden etrafı seyreyledi ve orada bulunan sevenlerine, gönül dostlarına ve talebelerine şöyle söyledi: “Bu köy çok güzel bir köy, bu köyü sevdim. Arazisi de oldukça geniş ve güzel. Burada bizim de bir hafız Kur’an kursumuz olsun. Buralardan arsalar edinin. Yazlık evler yaptırın bu güzel camiyi de cemaatsiz bırakma-yın” demişti. O gün bu sözleri Hocaefendinin sevenleri ve gönül dostları Türkobası için, Kur’an kursu için ve Yurt Cami için bir “Vasiyet”i olarak algıladılar. Bazıları da hiç aldırış bile etmediler. O, dört yıl önce ayrılmak zorunda kaldığı “Aziz Türkiyemiz” dediği vatanından 16 bin Km. uzakta, vatan hasreti içinde son nefesini verdi. Mübarek naaşı çok sevdiği vatanına getirildi. Evet 9 Şubat 2001 Cuma günü Mahmud Es’ad Coşan Hocamız ve Damadı Ali Yücel Uyarel kardeşimiz Fatih Camiinde yüzbinlerin katıldığı cenaze namazından sonra eller üzerinde (tekbir ve salavat-ı şerifelerle) taşındı. Eyüb Sultan kabristanlığına defnedildi. Mekanı Cennet olsun.

Yurt içinden ve yurt dışından, cenaze namazını kılmak için, onlarla helalleşmek için gelen yüzbinlerce seveni, gönül dostları, talebeleri Fatih Camiinde, cenazelerinin taşınmasında, Eyüpsultan’daki ebedi istirahatgahlarına tevdi edilmesinde en ufak bir izdiham, kargaşa ve taşkınlık yaşanmadı. Cenazeye iştirak eden insan seli büyük bir vakar içinde akıb gitti. O kadar kalabalık cemaat hiç bir tahribatta bulunmadı. İstanbul İstanbul olalı bu kadar çok kalabalık cemaat böyle bir cenaza merasiminde görülmemiştir.

Cenaze namazını kılmak için gelen yüzbinlerce cemaat arasında arz-ı endam eden hiç bir kadına rastlanmadı. Öyle olması gerekiyordu ve müslümanın cenazesi böyle kaldırılması gerekiyordu da ondan. Onun cenaze namazının kılınmasında ve kabrinin başında bir tek çelenk de yok idi. Öyle olması gerekiyordu. Mübarek naaşlarının taşınmasında tezahürat ve taşkınlık da yoktu. Hele hele cenazeler taşınırken “Şak şak da şak şak” gibi alkışlara da hiç rastlanmadı. O asil cemaat cenaza taşımanın adabını biliyordu. “Alkış tutmanın ve şak şak yapmanın” İslâmi olmadığını, İslâm’da yerinin olmadığını, müşrik Arapların ve putperest kabilelerinin adetlerinden olduğunu o asil cemaat biliyordu.

Merhum Mahmud Es’ad Coşan Hocamızın cenaze merasimindeki sergilenen bu olgun ve haysiyetli tavır “Biz de müslümanlardanız” diyen ve kendilerini müslüman kabul eden bütün müslüman cenaze sahiblerine ve sevenlerine örnek olsun. Cenab-ı Hak cümlemizi dünyada olduğu gibi Ahirette de Allah dostlarından ayırmasın. Onların şefaatına nail eylesin, kabirlerini cennet bahçelerinden bir bahçe eyleyip cennetiyle, cemaliyle müşerref kılsın. Amin!


içindekiler | ana sayfa