ALLAH’A ADANAN ÖMRÜN ŞAHİDİ YÜZBİNLER OLUR

Hakan Yılmaz Çebi

Cuma 16-22 Şubat 2001


“Nice güzel insanlar, nice güzel atlara binip gittiler” demiş şiirinin bir mısrasında şair. Prof. Dr. Es’ad Coşan Hocaefendi de bu güzel, ama pek güzel insanlardan biri olarak sonsuzluk kervanındaki yerini aldı. Şahsım gazetecilik mesleğinin cilveleri olan çok yer gezme hastalığına yakalananlardan olduğum için, sevgili Hocam Es’ad Coşan Hocaefendi’nin ricaları doğrultusunda kurulan Sağduyu Gazetesi’nde de çalışmış; o gazetenin ilk sayısının manşetine katkıda bulunma şerefine nail olmuştum.

Ve orada tanıdığım Hocaefendi’nin dizinin dibine yetişmiş nice gönül insanıyla mütevazi ortamlarda birlik olmuş; Allah yolundan ayrılmadan nasıl gazetecilik yapabileceğimizin hasbihallerini eylemiştik.. Buradaki kıymetli arkadaşlarım, Hocaefendi’nin eserlerinden derdedikleri bahar kokulu bir demet sunmuşlar ve naçiz de “Buraya gelmişsem, bu tekkeden öğrenmem gereken şeyler olmalı deyip”, o eserleri kısa bir sürede cem etmiştim. Ve o sofranın fikir mimarıyla yüzyüze hiç görüşemesem de; o eserlerinden gelen feyizle kendisinin “şahs-ı manevi”siyle adeta hemhal olmuştum. Dikkatimi çeken, Hocaefendi’nin insanda var olan bütün fıtratları yumuşak bir uslüp ve kıssalarla da destekleyerek Allah’a yönlendirmeye çalışmasıydı.

Hele hele “Tasavvuf-Tarikat ve Ahlak” isimli bir “suhuf çiçeği” vardı ki; içinde yer alan bir sahabeyi, adeta işte 21. yüzyıl hizmet adamının modeli deyip ileri sürüyordu. Bu eserde bahsettiği Abdullah İbn-i Mubarek adlı Türk asıllı sahabe ve onun hakkında söylediği “Muhteşem bir sahabe ve ben ona hayranım” ifadeleri hiçbir zaman aklımdan çıkmadı.

Bu sahabenin ömrünü nasıl dilimlediğini açıklayan Hocaefendi, kardeşlerine, yakınlarına ve o kitabı okuyanlara hizmetlerin nasıl yapılmasının kıstasını veriyordu. Bu yüce sahabe, ömrünün bir yılını Allah yolunda ticaret, bir yılını Hac ve bir yılını Cihad ederek geçirirmiş. Bu öylesine bir ömür planlamasıydı ki; şaşmamak ve örnek almamak mümkün değil.. Evet, Hocaefendi’nin “Muhteşem bir sahabe ve ben ona hayranım” dediği sahabelerin son yağmurlarına bugün ne kadar muhtacız. O, bu son yağmurların sağnak sağnak yağması için ömr-ü billah mücadele ve mücahade etti ve has niyetle de Alemlerin Rabbi’ne düğümlendi. Gurbet topraklarında garip ve şehid olarak fani dünyaya veda ederken; hizmetini hayatının ali bir boyutuna taşıdı..


KARTEL KEFEN SOYGUNCULUĞUNU YİNE GÖSTERDİ

Tabii tahkiki bir iman pınarından süzülen hakikat incilerini göremeyen ve görmek istemeyenler de vardı. Zira; onlar Allah’a, haliyle Allah dostlarına düşman olmuştu. Allah da onlara.. Kördüler, sağırdılar, ama çıngıraklı yılan gibi sivri dilliydiler. Habis ruhlarının dürtüleriyle kurulan ve siyonist emellerin sesdarlığını yapan Kartel Medyası dediğimiz unsurlar, muhterem Hocaefendi’ye ne sağlığında, ne de ölümünde rahat vermemek için, müfsid bir çaba gösterdiler.

(..)

Bu habis-i ervah bir yana, onbinler dünyanın ve Türkiye’nin muhtelif yerlerinden gül yüzleriyle gelen on binlerce insan, rahmetli Es’ad Coşan Hocaefendi’nin cenazesinde bulunabilmenin adeta şükrünü yaşadı. Eyüp Sultan’a dökülen “nurlu ziya” onbinleri yollara düşürdü. Yüzler de o ilahi hüzün, gönüllerde böyle bir Allah dostunu tanımanın verdği “şehrayin” vardı.

Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazı ve Eyüp Sultan’dan kalkan sonsuzluk Kervanı’nın ilk durağında kimler yoktu ki.. Hele hele tutmaz olmuş ayaklarını, torunlarının elinden tutarak sürüye sürüye gelen ihtiyar çınarlar, daha ilkokul çağındaki çocuklar, pırıl pırıl ve kıldıkları namazların şavkı yüzlerine vuran gencecik insanlar.. Aklıma Hz. Ali’nin (R.anh) sözünü getirdi: “Arkadaşını söyle bana, senin kim olduğun söyleyeyim”. Bana kurup milleti hortumlayanın, gaspçının, darpçının, mafya bozuntusunun cenazelerine bir sakın. Kara kara suratlı, kara kara gözlüklü üç-beş çakal. Ve cenazenin defninin hemen akabinde başlayan “yüzyıllık miras kavgaları”.

 Çiçek’le böceği ayırt etmek istemeyen kabbala artıkları, “Eyüp Sultan’daki o vecd dolu manzaradan” nasibin almıştır. İnşaallah. Velhasıl, bu öyle bir cenazeydi ki, doğmak gibi bir şeydi.. Tabii görebilen gözler için..

(..)

Makamınız alayı ılliyyin olsun. Biz hüzün çiçeklerine himmetinizi ali tutun muhterem Hocam.. Ayrıca, değerli damatları Prof. Dr. Ali Uyarel’e de CUMA ailesi olarak Allah’tan gani gani rahmet diler, bu dünyada olduğu gibi, o dünyada da beraber olmalarını niyaz ederiz..


içindekiler | ana sayfa