İSKENDER PAŞA

Aziz Karaca

12.02.2001 Yeni Mesaj
 

Erzurum’dan İstanbul’a otobüs biletini yüzer liraya aldık. Kalkış saatini beklerken bana da elli liraya bir çift ayakkabı aldık. (Ekonomi araştırması yapanlara bu rakamlar lazım olur diye yazıyorum, 15 yüzyıl değil, 28 yıl önceki Türkiye)

Recep abi, o gün için İskender Paşa Camii’nin külliyesinde kaldığından, ben de onun misafiri olarak gurbette ilk günlerimi İskender Paşa’da geçiriyorum.

Yanılmıyorsam sabahları kahvaltı için yemekhaneye indiğimizde Hocaefendi beklenirdi. Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi pirifani haliyle kapıdan görününce hep beraber ayağa kalkılır ve gelip yerine oturduktan sonra oturulurdu. Yumuşak sesi ile yaptığı sofra dualarını dün gibi hatırlıyorum.

Fatih’te Hırka-i Şerif Kur’an Kursu’na yerleştikten sonra, benden kıdemli, çevreyi tanıyan İbrahim Kartal, Saffet Demir gibi arkadaşlarla Pazar güleri ikindi namazlarını İskender Paşa’da kılmaya başladık. Her Pazar ikindiden sonra Hocaefendinin sohbetleri olurdu, çocuk yaşımızda tatil programımızı ikindiye, sohbete yetişecek şekilde yapardık.

Genellikle “Mamin reculin..” diye başlayan hadisleri mi okurdu, yoksa benim aklımda mı öyle kalmış, ama o ilk cümleyi o kadar yumuşak, o kadar müşfik ve tatlı söylerdi ki şu cümleyi bir daha söylese derdik, beklerdik...

Prof. Dr. Es’ad Coşan Hocaefendi’nin diyar-ı gurbette, hizmetlerini sürdürürken şehadete ermesi ve defni ile ilgili olarak da kıyametlerin koparılması herkes gibi bizi de üzdü, derinden yaraladı. Fatih’e her gidişimde, İstanbul’daki ilk günlerimi hatırlarım. İskender Paşa’ya her vardıkça o günleri yad ederim. Bu sefer, elbette ki çok farklı vesile ile hatıraları yaşamış olduk. İnsanlar fani, hizmetler baki makamları cennet olsun.
 

içindekiler | ana sayfa