ES’AD HOCAEFENDİ HAKK’A YÜRÜDÜ..

Vehbi Vakkasoğlu

Eğitim-Bilim, Mart 2001
 

Es’ad Coşan Hocaefendi, üçbuçuk yıldır yurt dışında, Avustralya’da yaşıyordu. Daha doğrusu orayı yaşamaya değer hayatla yaşatmak için çırpınıyordu. Hayatını Kur’an-ı Kerim’e ve Resullullah’ın (sas) sünnetine uyarlamış olan bir irşad adamı olarak, insanların imanlarına destek veriyor, hak ve hakikatin aydınlanmasına çalışıyordu.Vefatına sebep olan yolculuğunda da, bir cami açılışına gitmekteydi.

O kendisini İslâm’a vakfetmiş bir vakıf insanıydı.

İzinden yürüdüğü rahmetli Mehmed Zahid Kotku Hazretleri’nin tavsiyelerini adım adım gerçekleştiriyor. Hakyol Vakfı ile her türlü hayra koşturuyordu. Sevenlerini sağlıktan eğitime, medyadan çevreye ve turizme kadar her alana yönlendiriyordu.

Halim selimdi. Haliyle ve kaliyle tasavvuf terbiyesinin mümtaz bir temsilcisi olduğunu gösterirdi. Vefatından üç gün önce, “Asıl hayır, ahiret hayrıdır” hadisini açıklamış ve adeta ahiretin sonsuz hayırlarına iştiyakını anlatmıştı.

Temsil ettiği ahlak ve edeb zirvesinin itibarını zedelemeden, küçüklerle küçük, büyüklerle büyük, alimlerle alim, ümmilerle de dost olabilirdi. Yanında rahatlardınız.

Hayırlı hizmetleri uzak diyarlara taşıdı

Ticaret gibi, dini ve sosyal hizmetlerde de küreselleşme olması gerektiğini söyler, imana bütün insanlığın ihtiyacı olduğunu vurgulardı. Bu amaçla sık sık yurtdışına gider, hayırlı hizmetlerini uzak diyarlara da taşırdı.

Ben kendilerini, son defa, 1997 yılı haccında Mekke’de şeytan taşlama mahallinde görmüş, selamlamış ve ayaküstü hal hatır sormuştum. Her zamanki munis ve mütevazi haliyle dualar etmişti. Kendileriyle ilk defa doğdukları köyde, Ayvacık’ın Ahmetçesi’nde karşılaşmıştım. Ahmetçe yalısında, o güzel dünya cennetinde, nasıl da çocuksu bir neşe içinde yüzünün güldüğünü görmüştüm. Dünya ile ahiret dengesini sağlam kurmuş bir hizmet anlayışının temsilcisi olarak, o güzel ve tenha yurt köşesini kaldığı günler içinde kendine getirmiş, canlandırmış ve ebedi neşvelerden ilhamlı feyizlerle sevindirmişti.. Orada bizimle arkadaş gibiydi.. Rahatlatan, teklifsiz, tekellüfsüz haliyle, bir huzur abidesi gibiydi..


Kızan değil, acıyan üslup

Ahmetçe köyü sahilinden en unutamadığım hatıra, 12 Eylül 1980’e aitti. Çünkü o tarihte havası iyi gelir ve dinlenir diye hocası, mürşidi Mehmed Zahid Kotku Hazretleri’ni de köyüne getirmişti. Ne var ki, 12 Eylül harekatı üzerine, şikayet vaki olmuş ve orada kalmaları sakıncalı bulunmuştu. O günlerin hatıralarını anlatışında buruk bir tad vardı.

O mübarek insanı, dağ başında ve tenha bir deniz kıyısında bile rahat bırakmayan anlayışa kızan değil, acıyan üslup, beni bir hayli duygulandırmış ve düşündürmüştü..

Merhum Es’ad Coşan Hocaefendi, manevi gelişmenin, maddi güce de ihtiyaç duyuracağını bildiği için, Müslümanlar’ın güçlü ve sağlam ticari kuruluşlara yönelmelerini isterdi.


Gençlerin iyi yetişmesine önem verirdi

Geleceğimiz olan gençlere ve onların iyi yetiştirilmelerine özel bir önem verdiğinin herkes şahididir. Bilhassa aile yapısına çok özel bir önem verir, hizmet içinde hanımların yerini asla küçümsemezdi. Zaman zaman aileleri gezilere, müşterek tatil yapmaya çağırırdı. Gidilen yerleri hem tanışıp kaynaşma, hem dinlenme, hem de verdiği derslerle ilim meclisi yapmanın yolunu bulurdu.

İlim adamıydı. Onlarca eser yazmıştı. Onbinlerce insanın ilmine, irfanına kıble endeksli güzellikler katmıştı.

Üniversite hocasıydı, profesördü.. Ama bütün bu sıfatlarından önce ve önde olarak mürşiddi, gönül adamıydı.. Çağdaş bir Yunus Emre’ydi..

Bu sebeple, ne ticari, ne siyasi, ne de başkaca dünyevi bir makama bağlanmadı, baş olmaya meyletmedi, liderim diye ortalara çıkmadı. Halka hizmeti Hakk’a hizmet bildi. Sadece Allah rızasına talipti. Şöyle diyordu:

“Biz Allah’ın rızasını istiyoruz. Esir bulunan kardeşlerimizin hürriyetlerini kazanmalarını, ezilenlerin ezilmekten kurtulmalarını, dünyanın her yerinde zulmün sona ermesini, herkesin bahtiyar olmasını, fakirlik ve sefaletin yenilmesini, huzur ve refahın yaygınlaştırılmasını istiyoruz.

Müslümanlar’ın inananların birleşmesini, yalan yanlış inançların bırakılmasını, herkesin iki cihan saadetini kazanmalarını temenni ediyoruz.”


Yolu ilim yolu idi. Sevgi yolu idi. Varmak istediği hedef ise, hepimizin hedefiydi. Fıtratı bozulmamış bütün insanlığın hedefi: “Ta ki, herkes ilmin, yüce Kur’an’ın, pak tasavvufun, güzel ahlakın, maddi ve manevi kemalatın değerini kaçırmasın, gafil kalmasın, dünyada ve ahirette ümitsiz olmasın...”

Bu güzel insan, bir ilim adamı olan damadı Prof. Dr. Ali Yücel Uyarel ile birlikte. Hakk’a yürüdü. Gurbette vuslata erdi. O, hayat emanetinin hakkını verdi. Şimdi bayrak, geride bıraktığı sevenlerinin elindedir. Onun hizmetine bir ömür verdiği inancı ve ahlakı, dünyanın her yerinde en mükemmel biçimde temsil etmek üzere, hatırasından aldıkları güçle yürüyecekler..

Merhum Es’ad Coşan Hocaefendi’ye ve damadı Ali Yücel Bey’e Mevla-yı Müteal’den gani gani rahmet niyaz ederim. Temsil ettiği silsilenin himmetinin, hizmetinin devamına dualar eder, şefaatlarına nailiyet dilerim.

içindekiler | ana sayfa