İSLAMIN 13. HAVARİSİ

Tuncay Opçin

15.02.2001 Aktüel


4 Şubattan beri Türkiye Mahmud Es’ad Coşan’ı konuşuyor. Siyasiler “merhum” diye başladıkları konuşmalarına onun erdemlerini sayarak devam ediyor. Coşan’ın dünya görüşünde olmayanlar hatta fikirlerini bilmeyenler bile alışılmadık bir saygıyla anıyorlar adını. Profesör Coşan’a gösterilen ilgi bir bilimadamına gösterilenin çok üzerinde. Çünkü o, bir süredir Türkiye’de yokmuş gibi davranılan ama politik hayatta her zaman varlığını gösteren cemaat ve tarikatlar dünyasının liderlerinden biriydi.

Bir “şeyh”ti. Çevresinde sayısı onbinlerle ifade edilen geniş bir mürid halkası vardı. Türk siyasi hayatını derinden etkileyen bir dergâhın, İskenderpaşa’nın şeyhlik postunda oturuyordu. 4 şubatta, 63 yaşındayken Avustralya’da geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybedince Türkiye’nin gündemine yeniden girdi.

Peki Coşan Avustralya’ya neden gitmişti, orada ne yapıyordu? Hayatının son yıllarını geçirdiği bu ülkede nasıl tanınıyordu? Coşan’ın Avustralya günlerini araştırdığımızda, karşımıza klasik anlamda dergâhından dışarı adım atmayan münzevi bir şeyhten çok daha farklı bir portre çıktı.


Tüm şehirlere yayıldılar

Es’ad Coşan 1997’den bu yana Avustralya’daydı. Ancak bu uzak kıtaya ilgisi oraya yerleşmesinden çok önce, 1985’te başlamıştı. İlk defa geldiği bu ülke onu büyülemişti. Yerleşeceği 1997 yılına kadar defalarca Avustralya’yı ziyaret etti.

28 Şubat döneminde Türkiye’den sessiz sedasız ayrılıp sanki gönüllü bir sürgüne gitmişti. Bu sürgünde de seçimi Avustralya’ydı. Burada geçirdiği hemen her gününü cemaatini yaygınlaştırmak, etkinliğini arttırmak için kullandı. Bunda da başarılı oldu. Öldüğünde, başında bulunduğu Nakşibendiler Avustralya’nın hemen her kentinde örgütlenmişti.

Bu örgütlenmeyi de, ilerlemiş yaşına rağmen Coşan tek başına sağlamıştı. 10 Türkiye büyüklüğündeki kıtanın altını üstüne getirdiği anlatılıyordu. Hz. İsa’nın çevresindeki 12 havarinin Hıristiyanlığı yaymak için Anadolu’yu ve Avrupa’yı karış karış dolaşması gibi, Coşan da, kendi dini için bakir sayılabilecek o koca kıtanın çölleri dışında adım atmadık yer bırakmamıştı.

İşte ölümle kucaklaştığı son yolculuğunda, New South Wales Eyaleti’ndeki Dubbo şehrine de bu amaçla gitmişti. Uzun yıllardır Avustralya’da yaşayan gazeteci Süleyman Ünal’a göre bu son yolculuk tam Coşan’ın Avustralya’daki tarzını yansıtıyor: “Sydney’e 414 kilometre uzaklıkta bir yer. Dubbo’dan birkaç yüz kilometre daha içlere gittiğinizde karşınıza çöl çıkar. Hocaefendi Avustralya’ya göre çok ücra sayılan bu şehre gitmeyi bile bir görev bildi.”

38 bin nüfuslu Dubbo’da önceki yıllarda hiç Türk yaşamıyordu. Ancak Coşan’ın teşvikleriyle birkaç aile yerleşti bu şehre. Hemen ardından da iki kebap lokantası açıldı. Dubbo’nun en işlek caddesinde açılan kebap lokantasının birisi İS - PA (İskender Paşa’nın kısaltılmışı) adını alırken, diğeri de Osmanlı Kebap olarak hizmete girecekti.

Dubbo’dan önce Coşan aynı işi bir başka yerde, Griffith’te denedi. Daha önce çok az Türk’ün yaşadığı bu şehirde, yönlendirmeyle Türkler yerleşmeye başladı. Hemen ardından da lokantalar, işyerleri açıldı. Yeterli cemaatin toplandığına inandıkları anda da İslâmiyet’i yaymak için cami ve lokallere geldi sıra.

Coşan, tüm sohbetlerinde Türkler’in Sydney ve Melbourne dışına da yerleşmesini teşvik etti. İki şehirde yoğunlaşmanın “içe kapanma ve kısır döngü oluşturacağını” düşünüyordu. Hatta bir defasında müritlerine bir konvoy halinde Sydney’in çevresindeki yakın yerleşim yerlerini dolaştırdı; “Bakın buralarda da iş yapabilir, insanlara iyiyi ve doğruyu anlatabilirsiniz” öğüdünü verdi.

İşte bu ısrarlı sohbetlerin etkisiyle özellikle cemaat üyeleri Avustralya’nın dört bir yanına dağıldı. Bir kısmı da Coşan’ın 1997’den itibaren yaptığı gibi, Queensland Eyaleti’nin başkenti Brisbane’e yerleşti.

Coşan müritlerine hep Çinliler’i örnek gösterdi. Hatta bir defasında Sydney’in oldukça uzağında bir kasabada dolaşırken, araçları durdurup dükkânların bulunduğu ana caddedeki bir Çin lokantasının önüne geldi. Anlatılanlara göre “Bakın burada Çince yazıyor. Yani burasını bir Çinli işletiyor ve Çince yazdığına göre burasını ayakta tutacak kadar Çinli müşterisi var demektir. Onlar yapabiliyorsa siz niye yapamayasınız” diye sormuştu.

Müritlerinin birer Müslüman “misyoner” gibi çalışması için gayret eden Coşan, tarikatının örgütlenmesini Avustralya’da “Kotku Federasyonu” çerçevesinde gerçekleştiriyordu. Coşan’ın müritleri Sydney ve Melbourne’de Kotku Dergâhı açmışlardı. Kotku Federasyonu ise Wollongong, Renmark, Dubbo, Geelong, Canberra, Adelaide, Murray Bridge, Bundaberg ve Griffith şehirlerinde şube açtı.

Hem dergâh hem de federasyon şubeleri Türkler dışında, diğer Avustralya vatandaşlarıyla yakından ilgileniyor. Merak edenlere de İslâm dinini anlatıyorlar. Kotku dergâhlarında ise perşembe ve pazartesi akşamları zikir toplantıları yapılıyor. Bir taraftan da ülkenin değişik şehirlerinde metruk kiliseleri satın alarak camiye çeviriyorlar. Coşan’ın bu açılışların hepsine katılarak, müritlerini yeni yerler almaları konusunda teşvik etttiği biliniyor.

1997’de Avustralya’ya yerleşmesiyle birlikte Nakşibendi tarikatının bu önemli kolunun faaliyet alanında da farklılaşma başladı. Tarikat bir tarafta cami açarken, diğer tarafta da yurt, kültür merkezi, kitabevi ve okul açmaya başladı. Grubun “Ak Dergi” adında aylık bir dergisi de vardı


Siyasiler ziyaret etti

Coşan’ın faaliyetleri sadece Avustralya’yla sınırlı kalmadı. Bu dönemde Türkiye’den yakın ilgisini esirgemeyen Nakşibendi şeyhi, bir taraftan da Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesini gezdi. Her gittiği yerde müritlerince karşılanıp uğurlanan Coşan, 28 Şubat’ın Türkiye içinde daralttığı faaliyet alanını yurtdışında alabildiğince genişletmeye çalışıyordu.

Avustralya’da bulunduğu sürede Türkiye’nin tanınmış siyasi yüzleri Coşan’ı asla unutmadıklarını orada da ziyaretine giderek gösterdiler. Bu siyasiler arasında yer alan Büyük Birlik Partisi lideri Muhsin Yazıcıoğlu, 1998’de hem Coşan’ı ziyaret etti hem de sohbetlerine katıldı. Ziyaretçiler arasında eski İstanbul belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan da vardı. 2000’de Avustralya’ya giden Erdoğan’ın ilk işi Coşan’ı ziyaret etmek olmuştu.

Coşan bir taraftan da ülkede yaşayan Türk toplumunun değişik kesimleriyle ilişki kuruyordu. Türkler’in iç çekişmelerinin dışında, farklı bir noktada duruyordu. Ama ölümü öyle olmadı. Türkiye’de iktidar katında bir çekişmeye neden oldu. Koalisyon hükümeti onun naaşının, el aldığı şeyhi Mehmed Zahid Kotku’nun yanı sıra Turgut Özal’ın annesi Hafize Özal’ın mezarının da bulunduğu Süleymaniye Camii Haziresi’ne gömülmesi için çabucak kararname hazırladı. Ancak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer anayasadaki eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle bunu veto edince Başbakan Bülent Ecevit ve koalisyon ortaklarından “sitem” dolu açıklamalar geldi.


İskenderpaşa: İktidar dergâhı

İskenderpaşa’yı siyaset literatürüne yerleştiren, hiç kuşkusuz Mehmed Zahid Kotku ismiydi. Kotku, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında yaşayan en önemli Nakşibendi tarikatı şeyhi Ahmet Ziyaettin Gümüşhanevi’nin halifesiydi. Ancak Kotku öyle bir karizma yaratmıştı ki, sevenleri neredeyse Nakşibendiliği bile onun kurduğuna inanacaklardı.

Bu güçlü isim siyasete MNP - MSP - RP - FP çizgisini ve Özal kardeşleri hediye etti. Böylece bir dergâh ilk defa cumhuriyet döneminde iki kez, hem de uzun yıllar “iktidar” olma şansını kazandı. Ancak 13 Kasım 1980’de ölen Kotku, hem Özallı yılları hem de kuruluşuna izin verdiği RP çizgisinin iktidara gelişini göremedi.

Kotku’nun yerine, damadı Prof. Dr. Es’ad Coşan geçti. Coşan, yıllarca dergâhı idare eden ve inanılmaz bir müritler ağı kuran Kotku’dan güç bir görev devralmıştı. 1980’li yıllarda “İslâm, İlim ve Sanat” ile “Kadın ve Aile” dergilerini çıkaran İskenderpaşa cemaati, kısa sürede bu yayınların tirajını yüzbine ulaştırdı.

Bununla birlikte Coşan’ın da popülaritesi arttı. Cemaat bundan cesaret alarak birbiri ardına atılımlara girişti. Hak Yol Vakfı kuruldu. Vakıf binlerce öğrenciye burs ve kalacak yer temin ediyordu. Ancak bir müddet sonra Es’ad Coşan ile Necmettin Erbakan arasında çatışma başladı. 1987’de siyasi yasağı kalkan Erbakan Refah Partisi’nin başına geçmişti. İlk iş olarak da partinin gençlik kolları işlevini görecek Milli Gençlik Vakfı’nı kurdu. Coşan, bir cemaatin iki vakfının olamayacağını söyleyip Erbakan’ın Kotku’ya gösterdiği saygıyı kendisine de göstermesini istedi.

Bunun üzerine Erbakan’la araları açıldı. Hiç kimsenin o güne kadar yapmaya cesaret edemediği bir şeyi yapmış, Erbakan’a yurtdışın-dan gönderilen parala-rın hesabını sormuştu.

(...)

RP önce yerel, sonra da genel seçimleri kazandı. 1996’da da iktidara geldi. Coşan bu zaman zarfında Halil Necatioğlu müs-tearıyla yazdığı yazı-larla geliyorum diyen 28 Şubat için uyarı-larda bulundu. Bu dönemde ve daha sonra Erbakan’ın yaptığı hiçbir daveti kabul etmedi. Coşan, Erba-kan’a çok kırılmış, kendisini affetmemişti.

Erbakan’ın hemen 28 Şubat öncesinde vermiş olduğu olaylı iftar yemeğine de katılmadı. Bir müddet sonra yurtdışına, Avustralya’ya gitti ve bir daha da Türkiye’ye dönmedi.

 

  içindekiler | ana sayfa